Kendilerini dünya hakimi konumunda gören ve “süper güç” diye tanımlanan ülkelerin yirminci yüzyıl için düşündükleri Ortadoğu planları bir türlü istedikleri gibi ilerleme kaydetmedi. Her türlü istihbarat bilgisine sahip olduklarını söyleyen hakim güçler, her nedense karşılaşacakları direncin boyutlarının bu kadar olacağını ya beklemediler ya da tahmin edemediler herhalde. Tasarladıkları planları gereği, bazı ülke topraklarını bölerek küçültmek, bazı ülkelerde yönetim değişikliğine gitmek, hakimiyeti tek elde tutmak, İran’a uygulanan ambargo nedeniyle kontrolsüz ve bir nevi taşeronlar vasıtasıyla yapılan her türlü ticareti önlemek, istemediği ülkeyi ifşa edip “kanunsuz iş yapılıyor” diye yaftalamak v.s.gibi. Kısacası İslam coğrafyasındaki mevcut kaynakları ABD’nin tek başına kontrolü altına alma isteği, iyi gitmeyen Amerikan siyasetine yeni bir ivme kazandırma çabaları, ayrıca İslam coğrafyası üzerinden dünyaya tek hakim gücün kendilerinin olduğunu gösterme amacı, üzerine kuruluydu. Amerikan başkanı Trump, seçilirken hedefini “Kaybolan Amerika'nın itibarını yeniden sağlamak” diye açıklamıştı. İnşaat sektöründen geldiği için “Ticari kafa” ve mevcut gücün verdiği şımarıklıkla dünya siyasetini dizayn etmeye kalkıştı. Başarılı olamadı. Ülkesinde de derin mahfillerce yeterli destek görmediği için arzu ettiği siyasi manevraları da yapamadı. Dış politikada da Amerika’daki güçlü Yahudi lobisinin etkisi altında kalarak İsrail endeksli politikalar izlemeye başladı. Kısa zamanda dünya siyasetinde yalnız kalarak ABD’yi güvensiz ülke pozisyonuna sokarken Ortadoğu'yu da yeni bir bataklığın içine yuvarladı. Dolayısıyla, yönetime geldikten sonra kanaatimce en kısa sürede gerek kendi kamuoyunda ve gerekse dış dünyada itibar kaybeden Amerika başkanı olarak tarihe geçti. Basından takip ettiğimiz kadarıyla kendisinde “Davranış bozukluğu” emareleri de gözlemlenen Trump, bırakın Amerika’ya itibar kazandırmayı var olan Amerikan itibarını da hızla tüketmeye başladı. Bu durumdan da yıllardır AB ülkeleri tarafından kendisine uygulanan ambargo nedeniyle dışlanan, itibar kaybeden, zor günler yaşayan Rusya gün doğurmuş oldu. O’da boşluğu doldurma adına fırsatları kaçırmadı tabi. AB ülkeleri dışında dostlar arayan Rusya Ortadoğu ülkelerindeki bu istikrarsız ve kaotik durumdan kendine vazife çıkardı. BM üyesi olan Türkiye ile ilişkilerini ilerletme adına, düşürülen Rus uçağına rağmen kamuoyunun beklediği kadar tepkiyi göstermeyerek Türkiye ile ilişkilerin ilerlemesinin önünü açtı. Yine BM üyesi Suriye’nin yanında yer alarak sempatisini kazandı. Trump’ın ikircikli politikaları nedeniyle tarihinde ilk olarak Rusya Akdeniz'e gelme ve yerleşme imkanı buldu. Putin kendince Rusya'ya tarihinde belki de çok zor görebileceği kazanımlar sağladı. Yıllardır Amerikan ambargosu nedeniyle daralan ticari ilişkilerini genişletme adına, İran’da sahaya inerek daha fazla arzı-endam ederek o da bu kaos ortamından faydalanmaya başladı. Suriye’de aktif rol aldı. Ne yazık ki İran tarafından güdülen politikalar, daha çok mezhepçi görünümlü ve yerele devşirilebilen bir politik manevra olarak görülüp ve anlaşıldığı için kazanımları da mahalli seviyede kaldı. Dışa kapalı olan ekonomisine nefes aldırma adına büyük çabalar gösterdi. Bilindiği gibi Suriye’de birçok generali öldü. İlk zamanlarda bir takım yanlışlıklar yapılmasına rağmen gerek izlenilen politikalar ve gerekse sergilenen onurlu ve istikrarlı politikalar nedeniyle gün itibariyle söylüyorum, dünyada da ve Ortadoğu nezdinde de özellikle halk bazında itibarı en fazla artan, “güvenilir bir dost” görüntüsü veren, yeni bir “Aktör” olarak kabul gören ülke “Türkiye” olmuştur. Uluslararası arenada kendi kararlarını tek başına alabilen, içteki fitne-fesat odaklarının verdiği moral bozukluğuna rağmen, kimseden destek almadan başarılı, kararlı ve cesaret isteyen atak politikalar sergilemesi, büyümesini sürekli yukarılarda tutması elbette takdire şayandır. Afrin harekatının başladığı bu günlerde, BM.Ülkesi olup yasal hakkı olmasına rağmen sınır güvenliğini sağlamak için yapılan tüm yardım çağrılarına rağmen ABD tarafından verilen cevap, kontrolsüz terör örgütlerine verdiği silah yardımı olmuştur. Parayla istendiği halde, ABD’nin aynı zamanda müttefiki olan Türkiye’nin siparişleri ötelenirken terörist örgütlere üstelik hibe olarak silah verilmiştir.Yani sınır harekatı zaruri hale gelmiştir. ABD tüm operasyonlarını yaparken üye ülkeleri arkasına alarak gerçekleştirirken müttefiklerimiz ise bizi “Fırat Kalkanı” ve “Zeytin Dalı” harekatlarını tek başımıza yapmak zorunda bırakmışlardır. Alınan sonuçlar görüldükçe de dostlar sevinirken düşman ülkeleri korku almaya başlamıştır. Başta ABD ve Fransa’nın gösterdiği telaşta bundan ötürüdür. Dün de bu topraklarda vardık! Ve tek başımıza idik, bu gün de varız! Ve hem kendimizi hem de kardeşlerimizi koruyacak güçteyiz. Yeter ki gölge edilmesin. (Tesadüf olsa gerek, 1974 Kıbrıs harekatı yapılırken o günkü CHP İngiltere’de idi oralardan medet bekliyordu. Bu gün de aynı zihniyet harekat başladığı zaman yine Avrupa’da ve kan akmasın diyerek zımmen Afrin’e girmeyin diyor..) Kendilerine niye ülke teslim edilmiyor? Hala anlamak istemiyorlar. Savaşı elbette temenni etmeyiz. Meşru müdafaa hakkını kullanan askerlerimize ve milletimize Allah’tan metanet ve sabırlar ihsan etmesini niyaz ediyoruz.
Kendilerini dünya hakimi konumunda gören ve “süper güç” diye tanımlanan ülkelerin yirminci yüzyıl için düşündükleri Ortadoğu planları bir türlü istedikleri gibi ilerleme kaydetmedi. Her türlü istihbarat bilgisine sahip olduklarını söyleyen hakim güçler, her nedense karşılaşacakları direncin boyutlarının bu kadar olacağını ya beklemediler ya da tahmin edemediler herhalde.
Tasarladıkları planları gereği, bazı ülke topraklarını bölerek küçültmek, bazı ülkelerde yönetim değişikliğine gitmek, hakimiyeti tek elde tutmak, İran’a uygulanan ambargo nedeniyle kontrolsüz ve bir nevi taşeronlar vasıtasıyla yapılan her türlü ticareti önlemek, istemediği ülkeyi ifşa edip “kanunsuz iş yapılıyor” diye yaftalamak v.s.gibi. Kısacası İslam coğrafyasındaki mevcut kaynakları ABD’nin tek başına kontrolü altına alma isteği, iyi gitmeyen Amerikan siyasetine yeni bir ivme kazandırma çabaları, ayrıca İslam coğrafyası üzerinden dünyaya tek hakim gücün kendilerinin olduğunu gösterme amacı, üzerine kuruluydu.
Amerikan başkanı Trump, seçilirken hedefini “Kaybolan Amerika'nın itibarını yeniden sağlamak” diye açıklamıştı. İnşaat sektöründen geldiği için “Ticari kafa” ve mevcut gücün verdiği şımarıklıkla dünya siyasetini dizayn etmeye kalkıştı. Başarılı olamadı. Ülkesinde de derin mahfillerce yeterli destek görmediği için arzu ettiği siyasi manevraları da yapamadı. Dış politikada da Amerika’daki güçlü Yahudi lobisinin etkisi altında kalarak İsrail endeksli politikalar izlemeye başladı. Kısa zamanda dünya siyasetinde yalnız kalarak ABD’yi güvensiz ülke pozisyonuna sokarken Ortadoğu'yu da yeni bir bataklığın içine yuvarladı. Dolayısıyla, yönetime geldikten sonra kanaatimce en kısa sürede gerek kendi kamuoyunda ve gerekse dış dünyada itibar kaybeden Amerika başkanı olarak tarihe geçti.
Basından takip ettiğimiz kadarıyla kendisinde “Davranış bozukluğu” emareleri de gözlemlenen Trump, bırakın Amerika’ya itibar kazandırmayı var olan Amerikan itibarını da hızla tüketmeye başladı. Bu durumdan da yıllardır AB ülkeleri tarafından kendisine uygulanan ambargo nedeniyle dışlanan, itibar kaybeden, zor günler yaşayan Rusya gün doğurmuş oldu. O’da boşluğu doldurma adına fırsatları kaçırmadı tabi.
AB ülkeleri dışında dostlar arayan Rusya Ortadoğu ülkelerindeki bu istikrarsız ve kaotik durumdan kendine vazife çıkardı. BM üyesi olan Türkiye ile ilişkilerini ilerletme adına, düşürülen Rus uçağına rağmen kamuoyunun beklediği kadar tepkiyi göstermeyerek Türkiye ile ilişkilerin ilerlemesinin önünü açtı. Yine BM üyesi Suriye’nin yanında yer alarak sempatisini kazandı. Trump’ın ikircikli politikaları nedeniyle tarihinde ilk olarak Rusya Akdeniz'e gelme ve yerleşme imkanı buldu. Putin kendince Rusya'ya tarihinde belki de çok zor görebileceği kazanımlar sağladı.
Yıllardır Amerikan ambargosu nedeniyle daralan ticari ilişkilerini genişletme adına, İran’da sahaya inerek daha fazla arzı-endam ederek o da bu kaos ortamından faydalanmaya başladı. Suriye’de aktif rol aldı. Ne yazık ki İran tarafından güdülen politikalar, daha çok mezhepçi görünümlü ve yerele devşirilebilen bir politik manevra olarak görülüp ve anlaşıldığı için kazanımları da mahalli seviyede kaldı. Dışa kapalı olan ekonomisine nefes aldırma adına büyük çabalar gösterdi. Bilindiği gibi Suriye’de birçok generali öldü.
İlk zamanlarda bir takım yanlışlıklar yapılmasına rağmen gerek izlenilen politikalar ve gerekse sergilenen onurlu ve istikrarlı politikalar nedeniyle gün itibariyle söylüyorum, dünyada da ve Ortadoğu nezdinde de özellikle halk bazında itibarı en fazla artan, “güvenilir bir dost” görüntüsü veren, yeni bir “Aktör” olarak kabul gören ülke “Türkiye” olmuştur.
Uluslararası arenada kendi kararlarını tek başına alabilen, içteki fitne-fesat odaklarının verdiği moral bozukluğuna rağmen, kimseden destek almadan başarılı, kararlı ve cesaret isteyen atak politikalar sergilemesi, büyümesini sürekli yukarılarda tutması elbette takdire şayandır.
Afrin harekatının başladığı bu günlerde, BM.Ülkesi olup yasal hakkı olmasına rağmen sınır güvenliğini sağlamak için yapılan tüm yardım çağrılarına rağmen ABD tarafından verilen cevap, kontrolsüz terör örgütlerine verdiği silah yardımı olmuştur. Parayla istendiği halde, ABD’nin aynı zamanda müttefiki olan Türkiye’nin siparişleri ötelenirken terörist örgütlere üstelik hibe olarak silah verilmiştir.Yani sınır harekatı zaruri hale gelmiştir.
ABD tüm operasyonlarını yaparken üye ülkeleri arkasına alarak gerçekleştirirken müttefiklerimiz ise bizi “Fırat Kalkanı” ve “Zeytin Dalı” harekatlarını tek başımıza yapmak zorunda bırakmışlardır. Alınan sonuçlar görüldükçe de dostlar sevinirken düşman ülkeleri korku almaya başlamıştır. Başta ABD ve Fransa’nın gösterdiği telaşta bundan ötürüdür.
Dün de bu topraklarda vardık! Ve tek başımıza idik, bu gün de varız! Ve hem kendimizi hem de kardeşlerimizi koruyacak güçteyiz. Yeter ki gölge edilmesin. (Tesadüf olsa gerek, 1974 Kıbrıs harekatı yapılırken o günkü CHP İngiltere’de idi oralardan medet bekliyordu. Bu gün de aynı zihniyet harekat başladığı zaman yine Avrupa’da ve kan akmasın diyerek zımmen Afrin’e girmeyin diyor..) Kendilerine niye ülke teslim edilmiyor? Hala anlamak istemiyorlar.
Savaşı elbette temenni etmeyiz. Meşru müdafaa hakkını kullanan askerlerimize ve milletimize Allah’tan metanet ve sabırlar ihsan etmesini niyaz ediyoruz.
Adınız Soyadınız
E-Posta
Girilecek rakam : 374804
Lütfen yukarıdaki rakamları yazınız.