Günümüzde hayatlarımız daha çok tüketim ve iletişim etkinlikleriyle- hareketleriyle sınırlı hale geldi. Hayatımızdaki temel öncelikler hızla değişiyor. Yeni öncelikler, eski öneliklere hayat hakkı tanımıyor. Piyasa ideolojileri insani yanımızı, ahlaki yanımızı, vicdani yanımızı çürütüyor. Her toplumda, İslam toplumlarında da, ekonomi, bütün ideolojilerin, bütün değer sistemlerinin üzerinde tutuluyor. “Özgürlük” kavramı, bireyin arzu ve ihtirasları önündeki bütün engelleri kaldırma girişimi olarak hayata geçiyor. Piyasanın belirleyici hale geldiği kültürlerde/toplumlarda, bireysel hayat tarzları normal karşılanabiliyor. Tüketim kültüründe, tüketicinin her şeyi sınırsız bir biçimde tüketme hakkı olduğuna inanılıyor. Bu kültür ahlaki denetime geçit vermiyor, bu kültürün ahlaka saygısı yok. Özgür dünya demek, özgür hırslar/şehvetler ve özgür barbarlıklar demek. Bugünün dünyasında yalnızca piyasanın evrenselliğinden söz edilebiliyor, evrensel değerlerden değil. Demokrasiler serbest piyasaların ve bireyselliklerin düzeni haline gelmiştir. NARSİSİZM'İN ZAFERİ Sayıların zaferi, piyasanın zaferidir. Müslüman kitlelerin, sayıların ve muhafazakar kalkınma politikalarının zaferini alkışladıkları/alkışlayabildikleri bir dünyada İslami umutların içi boşalıyor. Her toplumda bugün herkes finansal başarılarla büyüleniyor. Bu nedenle herkes, bencilliklerinin, çıkarlarının peşinde sürükleniyor. Narsisizm bulaşıcı bir hastalık halinde yayılıyor. Başkalarının ne düşündüğünü, nasıl düşündüğünü merak etmeyen narsistik kişilikler çoğalıyor. İslami bir kültürde, İslami hikmete yabancılaşmadan yaşıyor olsaydık, bütün bu olumsuz örneklerle karşılaşmayacaktık. Bir anlam-ahlak-değer sistemini, ancak, bütün boyutlarıyla ve bütün derinlikleriyle, içtenlikle yaşadığımızda idrak edebiliriz. Fiilen, hayatın içerisinde tecrübe etmediğimiz, yaşamadığımız anlam ve değerleri gereği gibi kavrayamayız. Bugün, İslamı, bir bütünlük içerisinde yaşamadığımız için, hayatın bütün boyutlarına yansıtamadığımız için, İslami bütünü, İslami anlamda idrak edemiyor, kavrayamıyor, yalnızca bireysel dindarlıklarla iktifa ediyoruz. DERİN SORUNLARIMIZ İçerisinde bulunduğumuz ahlaki-düşünsel-kültürel iklimin ayrıntılı bir biçimde haritasını çıkarmak zorundayız. Bu döneme ilişkin derin bir kavrayışa/bilince ihtiyacımız olduğunu hatırlamalıyız. Tanımlanması çok zor yabancılaşmalar yaşıyoruz. Zamanımızın bir bilinç zamanı olması gerektiğini düşünmüyoruz, akletmiyoruz. Emperyal/seküler/kapitalist/materyalist dünyaya yönelik muhalefetimiz romantik bir muhalefet olmaktan öte geçmiyor. Muvafakatlarımız da, aynı ölçüde romantik bir çerçeve içerisinde şekilleniyor. Bu konular etrafında muhalefetlerimiz ve muvafakatlarımız etrafında kuramsal anlamda bile sorgulamalar/eleştiriler yapmıyoruz. Her toplumda, medya-sinema-kültür, televizyon dizileri, video oyunları, eğlence endüstrisi, algı yönetimi savaşları için, kültür emperyalizmini rahatlıkla sürdürebilmek için, sistematik bir biçimde araçsallaştırılıyor. Online kültür, özellikle genç kuşakları kültürsüzleştiriyor. Algılarımızı biçimlendiren emperyal/küresel propaganda bu araçlar yoluyla maskelenebiliyor, gizlenebiliyor. Her tür popülizm düşünceyi, dili, kültürü değersizleştiriyor. Eski rüyaları görmeye devam ettiğimiz için gerçeklere uyanmak istemiyoruz. Tek gerçekliği, tek değer sistemini, tek modeli, tek ideolojik meşruiyeti açıkça dayatan, farklı değer sistemlerinin/siyasal sistemlerin, ekonomik sistemlerin olabileceğini kabul etmeyen bir dünya karşısında, İslami kimliğin bilincine varamamak, İslami bütünü temsil edememek, ortak bir İslami ufku ve kültürü paylaşamamak, ortak bir irade oluşturamamak gibi çok büyük, çok derin bir sorunumuz var. Otoriteleri kendi kabileleri, kendi cemaatleri, kendi mezhepleri, kendi çevreleriyle sınırlı aydınlarımız olduğu için, evrensel hakikat ve misyon adına düşünen-üreten, sorumlu-eleştiriler aydınlardan-düşünürlerden-aktivistlerden yoksun bulunuyoruz. Evrensel düşünürlerimiz olmadığı için, büyük dünya yorumlarına katkıda bulunamıyoruz. Ulus-devletin mukaddeslerine entegre olan Müslümanlar, farkında olarak ya da olmayarak, kendilerini kabile sınırları içerisine hapsediyor. İNSANI ÖNEMSEMEK İdeolojik/ırkçı kalıpları/klişeleri/saplantıları aşarak, insanlıkla ilgili, toplumsal/kültürel/siyasal sorumluluk alanların, tanıklıklarda bulunanların kişisel sorunları, bencillikleri, narsisizmleri olamaz. Anlamlı hayatlar sorumluluk almakla başlar. Kendi sorunlarını, bencilliklerini, narsisizmlerini merkeze koyan egomanyaklar, insanlık sorunlarını hiç bir şekilde umursamazlar. Farklı anlam/değer/bilgelik sistemlerine, hayat tarzlarına kapalı olmak, ideolojik/ırkçı bir kabilecilikle doğrudan ilgilidir. İdeolojik meşruiyet/dokunulmazlık ve seçkinciliğin, ideolojik-seküler dışlayıcılğın, ırkçı bütün meşruiyet biçimlerinin 19 uncu yüzyıl icadı kurgular olduğunu, insani/ahlaki bir geçerliliği bulunmadığını hatırlamak ve hatırlatmak gerekir.
Adınız Soyadınız
E-Posta
Girilecek rakam : 403175
Lütfen yukarıdaki rakamları yazınız.