En Son Haberler



İsa ÖZÇELİK

info@agemde.org
  Özgeçmişi
  Tüm Yazıları

Mesele , Duruş Sahibi Olmaktır

Günlük hayatta kullandığımız birçok söylem ne yazık ki içeriği boşaltılmış bir şekilde kullanılmakta. Kavramlarımız çoğu zaman tahrife uğramış bulunmakta. Eleştiriye tabi tuttuğumuz atalar dini zihniyeti,zinde bir akıl ile gündemleşmediğinde, bir takım söylemler yolu ile bizleride farkında olmadan kuşatmakta.

 

    Hayatın her alanını denetim altına alan post modern hegemonyaya karşı anakronik tepkiler vermek yada cari düzen/bazlığı içselleştirmek iki seçenek olarak sunulmakta.  Bunun dışında kendi değerlerin ile halin ilmini üreterekvar olma çabaları,birçok çevre tarafından hayal olarak görülmekte.

 

    Bilgi, düşünce ve kavramlar silsilesinde uzun yıllardır bütüncül bir bakış açısı ortaya konulmamakta. Bu işi öncelikle üstlenmesi gerek alim, aydın ve düşünce merkezlerimiz duru bir aklın inşasından uzak gözükmekte.

 

    Ümmet olarak kendi kavramlarını üretemeyen/güncelleyemeyen bundan dolayı kendi kavramları ile düşünemeyen devasa topluluklar olarak arzı endam etmekteyiz. Bu durum bizi ya içe kapanmacılığa ya da ucu şiddete varan tepkiselliğe itmekte. Böyle bir derdi olmayan geniş kitleler ise dünyaya hakim olan yeni-paganizm dinini, kendi dininin ritüelleri ile yaşadığının farkında bile olmamakta.

 

Toplum olarak okumayı terk ettiğimiz için düşüncede bizi terk etti. Akletmeyen bir toplumu sürü gibi gütmek egemenler için çok kolay oldu. Akletmek aslında eylemsel bir cehdin adı idi. Bu çaba içinde olanlar fikir, zikir birlikteliğinin farkında olmak zorundaydı.

 

    Müslüman yalnız kitabı değil bütün bir hayatı ve kainatı okumakla yükümlü kılınmıştı. Bundan ötürü varlığı tefekkür ve tedebbür bizim için ibadet hükmündeydi. Çünkü eşya ile olan münasebetimiz ancak bu şekilde ahenge kavuşurdu.

 

    Fikir sahibi olmadan duruş sahibi olmak mümkün olabilir miydi? Duruş sahibi olmak başlı başına bir var olma şekli ise buna düşünce,tefekkür ve tezekkürün süzgecinden geçmeden ulaşmak mümkün müydü?

 

    Duruş sahibi olabilmek ilke sahibi olmayı gerekli kılmaz mıydı ? İlke sahibi olmak için iman sahibi, dava sahibi olmak gerekmez miydi ?  İman ise bir iddia olmanın ötesinde sarsılmaz bir duruşun adı değil miydi ?

 

Ahlak sahibi olmadan duruş sahibi olduğunu iddia edenlere ne demeli ?

 

Fıtrattan kopuk bir ahlak olur muydu ? Fıtrata savaş açanların vicdan edebiyatı yapmasının değeri ne ola ki ?

 

Tercihlerimiz ile duruşumuz birbiri ile doğrudan ilintilidir. Bazen durduğumuz yer tercihlerimizi belirlerken bazen de tercihlerimiz duracağımız yeri belirler. İnsan çoğu zaman bunların üzerinde, değişmez ilkelere ihtiyaç duyar. İslam İşte bu fıtrat dininin adıdır.

 

Onun için namaz dinin direğidir.  Ayakta kıyam / duruş ise namazın vazgeçilmez unsurudur. Her gün Allah huzurunda duruş eğitiminden geçeriz. Namazda durduğun yer ile kıtalde durduğun yer farklı ise bunun adı Kıyam olmayacaktır. Namazda durduğun yön ile hayatta yöneldiğin yer farklı ise kıblenin Kabe olduğu şüpheli hale gelecektir.  Camide aynı safta omuz omuza durduğumuz müminlerle sokakta, iş yerinde, zulmün karşısında nasıl bir duruş ortaya koyduğumuzu daima sorgulamak zorundayız.

 

    Onun için Vakfe / Duruş olmadan Hacc olmaz. Boş bir arazide durmak !... Yazarın dediği gibi bunu anlamak için ihtişam baktığın yerde değil bakışında / bilincinde olmalıdır.  Vakfe, bize duruş nedir onu öğretir. Hac’ta bembeyaz ihramlar ile bir tarağın dişlileri gibi olduğumuz kardeşlerimize karşı günlük hayatta nasıl bir duruş sergilemekteyiz ?

 

    Duruş sahibi olmak, durağanlık demek değildir. Bilakis Hz. Adem’den kıyamete kadar sürecek dinamik bir varoluş şeklidir. Bazen köhnemiş geleneğe bazen ise modern barbarlığa karşı tavır alabilmektir. Kimi zaman ‘’biz babalarımızdan böyle bir söz duymadık’’ diyen taklitçilere karşı hakkın şahitliğine yapmak, kimi zaman ise ‘’sen hala orada mısın ? ‘’ diyerek kendi özünü inkar eden omurgasızlara karşı istikamet üzere olmanın örnekliğini ortaya koymaktır.

 

    Duruş sahibi olmak istikamet üzere olmanın adıdır. İstikamet üzere olmanın ölçüsü ise ne paradır, ne de makamdır, ne zenginlik ne de fakirliktir. İktidar yada muhalefet olmak, başlı başına bir meziyet değildir.

 

    Tarih boyunca erdemli olmak değil, erdemli kalabilmek değerli olmuştur. Kimse sınanmadığı bir günahın masumu değildir. Kişi ve toplumların istikamet üzere oluşları, onların zor durumlarda ortaya koydukları duruşla ölçülebilir. Bir kişi inandığı değerleri farklı pozisyonlarda, zor zamanlarda savunabiliyor ise bunun bir anlamı vardır.

 

    İktidarın çürütücü bir yönü olduğu doğrudur. Varlıkla imtihan edilmek hep zor ola gelmiştir. Ama muhalefetin zorunlu ve vazgeçilmez bir konumlanma yeri olduğu algısı çok tartışmalıdır. Muhalefette olmak bazen zaaflarımızın bir sonucu iken, aslında çoğu zaman ise başka bir iktidar olma biçimidir. Vahyin ürettiği akıl, iktidarda iken dahi, muhalif olabilmeyi gerekli kılmalıdır. Çünkü iyiliği emredip kötülüğü reddetme düsturu, bütün bu konumların üzerinde temel bir İslami müessesedir.

 

   Aslında müminler için her daim adaleti ayakta tutma sorumluluğu vardır. Bu durumun yalnızca güçle / demir sağlanabileceği algısı bizi farklı sapmalara savurabilir. Onun için Müslümanların başat vasıflarından birisi ‘’vasat-dengeli ‘’ bir ümmet olmalarıdır. Bu anlayış bizi, adalet için itidalli olmaya sevketmelidir.

 

   Yeryüzünde ‘’halife’’ olarak yaratıldığını bilen bir kişi için yöneten yada yönetilen olmanın çok bir farkı olmayacaktır. Halife olmanın gereği olarak arzı imar etme hedefi, belki bir miktar gücü gerekli kılıyor olabilir. Ama her pozisyonun kendine göre avantajlarının yanında risklerinin de olduğu unutulmamalıdır. Nice Peygamberin yıllarca süren davet çalışmalarına rağmen az sayıda bir topluluğun hidayetine vesile oldukları ve zalim yöneticileri deviremedikleri tarihi bir vakıadır. Zaferden değil seferden sorumluyuz sözü tamda bunun söylenmiş olmalıdır.

 

   Bir toplum mücahitlerden müteahhit üretiyor ise bahse konu olan duruş-eğitimi süreçlerini gözden geçirmelidir. Duruş aynı zamanda fıkıh gerektirir. Ama hiç kimse popülizmi ve pragmatizmi maslahat diye pazarlama cüretini göstermemelidir.

 

    Fıkıh sahibi olmak duruş içinde duruş üretebilmeyi icap eder. Güncel politik manevralar için temel duruşumuz heba edilmemelidir. Çünkü duruş sahibi olmak kuşkusuz direnmeyi ve sebat etmeyi gerektirmektedir.

 

İslami yapılar kendilerini iktidar ve muhalefet ikileminin dışında tutmalıdır. Kendi değerlerini merkeze alan ahlaki bir duruş ile denizde fener, gökyüzünde kutup yıldızı gibi yol gösterici olmalıdırlar. Ne iktidarın gücü ne muhalefetin ihtirası onu ayartmamalıdır. Gücünü duruşundan almalı ayar edilen değil istikamet veren olmalıdır.

 

(hertaraf.com)


 Okunma Sayısı : 1170

DİĞER YAZILARI

Yorumlar

Yorum Yap

Adınız Soyadınız

Girilecek rakam : 941994

Lütfen yukarıdaki rakamları yazınız.