En Son Haberler



Ramazan ACAR

info@agemder.org
  Özgeçmişi
  Tüm Yazıları

Birlikte Hareket Edebilme

Uzun zamandan beri Türkiye’de ve Dünya’da Müslümanlar arasında   birlik tartışmaları olmaktadır. Ülkemizde farklı sivil toplum kuruluşları, dernekler, vakıflar ya da platformlar tarafından düzenlenen ‘Vahdet Günleri’, geceleri ya da sempozyumları bulunmaktadır. Bunların sonucunda kocaman bir birlikte hareket edememe olgusu çıkmaktadır  ki, kitlelerin düşüncesinde, "kim ne kadar birlikten bahsediyorsa o, bir o kadar bölücüdür" fikri oluşmaya başlamaktadır.

Düşünün ki, en çok birlikçi görünen yapılar ve hareketler, bir bakıyorsunuz diğer yapıların grupçuluğunu gösterebilmek için böyle bir politika belirlemek gerekiyordu deyiveriyor.

Ya da bir başka yapı, gelişmesinin koşulu olarak bir diğer İslamcı hareketin tasfiyesini öngörebilmekte ve bunu İslam adına yapabilmektedir. Ya da ikinci bir toplantıyı dahi yapamayacak kadar kof olan birlik görüşmelerini, büyük puntolarla kitleye duyurabilmektedirler.veya bir süreç için gerçekleştirilmiş olan eylem birliklerini, kendi teorik yaklaşımlarını pekiştirebilmek için farklı bir tarzda yansıtabilmektedirler.

Tüm bunlar, kitlelerde ve İslami cemaatlerde ve  kamuoyunda birlikteliklere karşı şüphe uyandırmaktadır. Oysa bu, zaten sığ olan birlikte hareket edebilme kültürünü daha da kötürüm bir vaziyete sokmaktadır.

İşte böylesi bir ortamda son 150 yılda , özellikle yakın zaman dilimi olan  28 şubat süreci ile

başlayan 17 Aralık operasyonu ile devam eden süreçlerin yaratmış olduğu tahribatları da hesaba katarak, İslami hareket ya da İslami hassasiyeti bulunun farklı sivil toplum kuruluşları olarak da tanımladığımız bir çok yapının birlik olgusu üzerinde ciddiyetle durmak ve belki de bizim için daha bir zorunluluk halini almıştır.
            Şunu en başından belirtmek gerekir: Grupçuluk , karşı cepheye  hizmet eden bir anlayıştır. Bu bir kültür haline geldiğinde bundan faydalanacak tek güç karşı taraftır, düşmandır.

Başlıkta ifade ettiğimiz gibi, bu yazımızda birlikte hareket edebilme bilinci ve becerisi, yani

birlik kültürü üzerinde duracağız.

Bu konuda gurur kaynağımız olan ilk olarak Hz. Peygamberle  başlayan, Büyük Selçuklu, Anadolu Selçuklu ve Osmanlıdan kalan  geleneklerimiz  söz konusudur. Lakin burada sorun değer hazinemize yazılmış olumluluklarımızı tekrar edip bunlarla övünecek değiliz; yaşadığımız toplum ve coğrafyada, haksızlıkların bertaraf edilip, adaletin tesis edilmesi hedefine daha heybetli yürüyebilmek için olumsuzlukları bertaraf edebilmektir. Soruna bu şekilde yaklaşmak ve her bir davranışımızı inancımızın oluşturduğu ideoloji  ve siyasetimizin süzgecinden geçirmek zorundayız.
Müslümanlar, parti dışındaki ve içindeki  bütün yapılarla uyum içinde çalışmak ve  bu yapıların bir arada hareket edebilmesi için çaba göstermek zorundadırlar.

İdealist Müslümanlar,  halkın  yalnızca küçük bir kesimini oluşturduklarını,  birlikte çalışmamız

gereken çok sayıda farklı isimler altında çalışan yapıların olduğu kavranmalıdır. Sadece kendimizin iyi, başkalarının ise işe yaramaz olduğunu düşünmek tamamen yanlıştır.
Eğer ki "Müslümanlar  her alanda örnek ve öncü bir rol oynamak" zorunda ise tüm İslami hareket içinde bulunan kitlelerin, özellikle örgütlü olanları, bir isim altında toplanan yapıların bu öğüt’ü içselleştirmesi ve kitlesel bir kültür haline dönüştürmesi zorunluluktur.

Uyguladığımız ve uygulayacağımız tüm siyasetlerin, stratejilerin ve taktiklerin tek hedefi "durumu daha iyiye dönüştürmek" ve egemen dünya emperyalizmini ve küresel faşizmi,  diktatörlüğü alaşağı edip; kendi geleceğimizi  inşa etmektir. Dolayısıyla, İslami hassasiyetler çerçevesinde bir araya gelen kitlelerin eylem ve güç birlikleri içinde olup bundan böyle yeni izleyeceğimiz siyasetimize de  bu hedef yön vermelidir.

 


 Okunma Sayısı : 2468

Yorumlar

Yorum Yap

Adınız Soyadınız

Girilecek rakam : 76074

Lütfen yukarıdaki rakamları yazınız.