Dünya Müslümanları adına konuşacak ve tüm dünyaya karşı İslam’ı, İslam’ın siyasetini ve fikriyatını, askeri olarak savunabilecek ya da temsil edebilecek bir ülke arasak, acaba bu ülke hangi ülke olabilir diye düşünelim. Bu ülke öyle bir ülke olmalı ki, ülkenin âlimleri İslam'a yöneltilen gerçek tehlikeyi görerek tedbir almalı. Bir ülkenin zihni zenginliği, gönül zenginliği ve kasa zenginliği dünyaya karşı duruşuyla birebir ilişkilidir. Bir ülkenin siyaseti emperyalist zihniyete ve sömürüye karşı değilse emperyalistlere karşı ülkenin ilim adamları çözüm üretemezler ve alternatif de olamazlar. Dünyada yaklaşık olarak toplam 200 üzerinde ülke bulunmaktadır. Uluslararası ortamda tanınan toplam 194 ülke, Birleşmiş Milletler'e üye olan 193 Ülke ve Vatikan vardır. Vatikan BM'de gözlemci ülkedir. Müslümanlar günümüzde Dünya nüfusunun %23 unu oluşturmaktadır. Bu dünyadaki Müslüman sayısının yaklaşık 1,7 milyar civarında olduğu anlamına gelir. Nüfusunun büyük bölümü Müslüman olan ya da resmi dini İslamiyet olan ülkelerin sayısı 63’tür. bu ülkeler şunlardır; Afganistan Arnavutluk Azerbaycan Bahreyn Bangladeş Batı Sahra Benin Birleşik Arap Emirlikleri Bosna-Hersek Brunei Burkina Faso Cezayir Cibu Çad Eritre Endonezya Fas Fildişi Sahili Filistin Gabon Gambiya Gine Gine Bissau Guyana Irak İran Kamerun Katar Kazakistan Kırgızistan Kosova Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Komor Kuveyt Lübnan Libya Makedonya Maldivler Malezya Mali Mısır Moritanya Mozambik Nijer Nijerya Özbekistan Pakistan Senegal Sierra Leone Somali Sudan Surinam Suriye Suudi Arabistan Tacikistan Togo Tunus Türkmenistan Uganda Umman Ürdün Yemen Türkiye Bu 63 ülkeden hangi ülke yukarıda tanımladığımız davranışlara sahip ya da bu davranışları sergileyebilir? Dünya emperyalizmine karşı ya da İslam düşmanlarına karşı bu davayı savunabilecek, onu müdafaa edebilecek acaba kaç ülke vardır? 63 ülkeyi tek tek ele alırsak; bunların başında, Mısır, İran, Türkiye, Pakistan, Malezya ve benzeri ülkeler vardır. Bunlardan hangisi batıya ve doğuya karşı İslam’ı müdafaa edebilir ya da sahiplenebilir. Şahsi kanaatim bu ülkeler arasında üç ülke bu hususta söz söyleyebilir ya da önceliğine sahiptir. Tarihi birikim devlet tecrübesi yetişmiş insan sayısı, askeri ve ekonomik gücü, idari biçimi, coğrafik durumu hesaba katarak değerlendirmek gerekirse bu ülkelerin başında İran Mısır ve Türkiye öncelikli ülkeler diyebiliriz. İRAN: İran idari olarak İslami bir rejime sahiptir. İran İslam Cumhuriyeti devletidir. Tarihi tecrübesi var, köklü devlet geleneği var, yetişmiş insan unsuruna sahip, askeri ve ekonomik gücü var, coğrafik olarak tepecik bir konuma sahip fikri ve düşünsel altyapısı mevcuttur. Bu yönüyle önceliği olan ülkelerin başında sayabiliriz. Bunların yanında olumsuzlukları da vardır. Bunların başında komşuları ile sorunlu olması, mezhebi olarak Şii olması, nüfusu etnik olarak karışık ve her an patlamaya hazır olması, idari olarak İslami de olsa baskıcı ve şeffaf olmaması halkını memnun edememiştir. Son yıllarda Suriye, Yemen, Mısır gibi olaylarda aldığı tavır ve tutumlar dünya Müslümanlarının tepkisini alması, dünya Müslümanları adına konuşabilme hakkını yitirmiş görünüyor. Böyle bir ülke bu koşullarda dünyadaki tüm Müslümanlar adına söz söyleme hakkına sahip olacağına inanmıyorum. Dünyanın şartları değişir ve İslam dünyası İslami hükümetlerle yönetilmeye başlar ve İran milliyetçi ve mezhepçi yönlerini törpüleyerek yeni bir açılım yaparsa Dünya müslümanları adına söz söyleme Hakkı elde edebilir. MISIR: Mısır köklü bir İslami geleneğe ve El ezher gibi bir kuruma sahiptir Seyyid Kutub ve Hasan El Benna gibi Âlim insanların yetiştirildiği bir coğrafyadır, İhvan gibi bir Teşkilatı çıkartan ülkedir. Dünyaya İslami düşünce ve bilgi aktarma merkezi olmuştur. Devlet geleneğine sahip Arap dünyasının da en güçlü ülkeleri arasındadır. Mısır'ın olumsuz tarafları da maalesef çoktur: Despottur, Halkından kopuktur. Ülkenin yönetiminde örf ve geleneklerine ve İslami duruşuna karşı bir idare vardır. El Ezher Gibi bir geleneğe sahip olan bu ülke İslam karşıtlığı ve halkına karşı tavır ve tutumlarından dolayı maalesef bu birikimi bitirmek üzeredir. Filistin ve İsrail ilişkilerinde büyük hatalar yaparak Arap dünyasının liderliğini de kaybetmiş durumdadır. Ekonomik olarak mütevazıdır, dışarı bağlıdır. Askeri gücü olarak da Arap İsrail savaşinda da işe yaramadığı ortaya çıkmıştır. Yönetimde, çok ciddi manada Türkiye karşıtlığı vardır. Böyle bir ülke dış dünyaya karşı islâm'ı müdafaa edebilme gücüne sahip olabileceğini düşünmüyorum Onun için İslam ülkeleri liderliğini kabul etmez. Bazı İslami düşünürler Pakistan'ı da bu ülkeler arasına dâhil ederler. 170 milyon nüfusu halkının örf ve adetlerin den ayrılmamış, bozulmamış olması, nükleer silaha sahip oluşu, Hint alt kıtası ilmi birikimine varis olması gibi bazı sebeplerle onun dünya siyasetinde bir yeri vardır derler. Lakin devletin yeni ve oturmamış olması, komşularıyla başının dertte olması, çabuk devre dışı kalmasına vesile oluyor. Unutulmamalıdır ki Pakistan daima hesaba katılmalıdır ve İslam ümmetinin birleşmesinde güçlenmesinde büyük katkısı olacak ülkeler arasındadır fakat öncülük ve liderlik yapamayacak kadar dağınıktır. TÜRKİYE: Türkiye'nin İran'dan sonra en çok devlet geleneği olan ve tarihi tecrübesi olan bir ülke olması yönüyle bu sıralamanın en başında olabilecek ülkeler arasındadır. Ayrıca İslam medeniyetinin tüm tecrübelerini üzerinde toplamış bir ülkedir. Türkiye; Emevi, Abbasi ve Selçuklu tecrübesi ile Bizans devletin işleyişini sentezleyerek Osmanlı Devleti'ni kuran iradeye yavaş yavaş sahiplenmektedir. Yetişmiş insan gücü askeri ve ekonomik gücü diğer ülkelere göre daha öndedir. Coğrafik konumu daha artı bir değer katar hem batı hem de İslam kültürüne ve yaşayışına vakıftır. Özellikle son 14 yıla imza atan Erdoğan dönemi, tüm dünya ülkeleri tarafından yakın takibe alınmış olması, tüm dünyada yaşanan ekonomik, siyasi ve askeri krizlere rağmen, gerek ekonomik olarak, gerek istikrarlı ve güçlü bir siyasi iradenin devam etmesi dikkate değer olduğuna inanıyorum. Son yıllarda yaşanan Arap baharının etkileri ve özellikle Suriye’de yaşanan Esed rejiminin katliamlarına karşı tek konuşan ülke; Türkiye… Suriye’de yaşanan katliamların mağduru olan Kürt, Arap, Türkmen kim olursa olsun etnik, mezhep ve din kimliğine bakmadan ülkesinin kapılarını ve yüreğini sonuna kadar açan Türkiye devleti ve halkı olarak tüm dünya Müslümanları adına konuşma hakkını veriyor diyebiliriz. Olumsuz tarafları da var şüphesiz. Bunların başında, Laik idari yapısına sahip olmasıdır. Batı medeniyetinin dairesi içerisine girmiş olması, Amerika'nın etkisi altında olması, Avrupa Birliği'ne girmeye çalışıyor kompleksi’ne sahip olması, İslami bilgi ve birikiminin çok sığ olması, dil problemi yüzünden tüm ilmi kaynaklara vakıf olamaması. Laikliğin getirdiği kadın erkek ilişkisinin gevşek olması, dini yaşama da devlet engellinin bulunması. Bugüne kadar hep İslamdan uzaklaşan bir neslin yetiştiriliyor olması (son 14 yıl hariç diyebiliriz.) İç işlerinde bağımsız olmaması, hem Müslümanlarla hem de Kürtlerle problemlerinin bulunması, idari yapısı itibariyle ülkenin üzerinde meclisin dışında farklı vesayetlerin bulunuyor olması, bu ülke için olumsuzlukların temelini oluşturmaktadır. Bütün bu değerlendirmelerden sonra şu sonuca varabiliriz; mevcut koşullar içerisinde Türkiye diğer İslam ülkelerine göre daha çok söz söyleme, İslam’ı ve bu davayı müdafaa edebilme hakkına sahip diyebiliriz. Ayrıca, Arap âleminin siyasi beceriksizlikleri ve despotik baskıcı idareleri Türkiye'nin öne çıkmasına, yardımcı olmuştur. Son yıllarda yaşanan Arap baharıyla birlikte bunu çok daha net görebilmekteyiz. Türkiye bulunduğu bölgede bölgesel güç olma yolunda ilerlerken, küresel ve emperyal güçler bunun bir an önce engellenmesi için ellerinden gelen her şeyi yapmakla meşgullerdir. Türkiye bulunduğu konjonktür itibariyle İslam ülkelerinin liderliğini hak etmekten çok mecburiyetten bu özelliğe sahip olduğunu söylemek daha doğrudur. Son 14 yıldan beri Türkiye yol ayrımına gelmiş ve yeni bir siyaset belirleme mecburiyetinde kalmıştır. Batılaşma ile başlayan serüven tekrar gözden geçirmek noktasına gelinmiştir. Batı değer yargıları zedelenmiş sahtekârlıklarını, üçkâğıtçı olduklarını deşifre edilip, açığa çıkartılmıştır. Türkiye'de yeni duruma göre tüm dünya Müslümanlar adına söz söyleme ve siyaset belirleme hakkına sahip diyebiliriz. Vesselam…
Dünya Müslümanları adına konuşacak ve tüm dünyaya karşı İslam’ı, İslam’ın siyasetini ve fikriyatını, askeri olarak savunabilecek ya da temsil edebilecek bir ülke arasak, acaba bu ülke hangi ülke olabilir diye düşünelim.
Bu ülke öyle bir ülke olmalı ki, ülkenin âlimleri İslam'a yöneltilen gerçek tehlikeyi görerek tedbir almalı.
Bir ülkenin zihni zenginliği, gönül zenginliği ve kasa zenginliği dünyaya karşı duruşuyla birebir ilişkilidir.
Bir ülkenin siyaseti emperyalist zihniyete ve sömürüye karşı değilse emperyalistlere karşı ülkenin ilim adamları çözüm üretemezler ve alternatif de olamazlar.
Dünyada yaklaşık olarak toplam 200 üzerinde ülke bulunmaktadır.
Uluslararası ortamda tanınan toplam 194 ülke, Birleşmiş Milletler'e üye olan 193 Ülke ve Vatikan vardır. Vatikan BM'de gözlemci ülkedir.
Müslümanlar günümüzde Dünya nüfusunun %23 unu oluşturmaktadır.
Bu dünyadaki Müslüman sayısının yaklaşık 1,7 milyar civarında olduğu anlamına gelir. Nüfusunun büyük bölümü Müslüman olan ya da resmi dini İslamiyet olan ülkelerin sayısı 63’tür. bu ülkeler şunlardır;
Afganistan
Arnavutluk
Azerbaycan
Bahreyn
Bangladeş
Batı Sahra
Benin
Birleşik Arap Emirlikleri
Bosna-Hersek
Brunei
Burkina Faso
Cezayir
Cibu
Çad
Eritre
Endonezya
Fas
Fildişi Sahili
Filistin
Gabon
Gambiya
Gine
Gine Bissau
Guyana
Irak
İran
Kamerun
Katar
Kazakistan
Kırgızistan
Kosova
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti
Komor
Kuveyt
Lübnan
Libya
Makedonya
Maldivler
Malezya
Mali
Mısır
Moritanya
Mozambik
Nijer
Nijerya
Özbekistan
Pakistan
Senegal
Sierra Leone
Somali
Sudan
Surinam
Suriye
Suudi Arabistan
Tacikistan
Togo
Tunus
Türkmenistan
Uganda
Umman
Ürdün
Yemen
Türkiye
Bu 63 ülkeden hangi ülke yukarıda tanımladığımız davranışlara sahip ya da bu davranışları sergileyebilir? Dünya emperyalizmine karşı ya da İslam düşmanlarına karşı bu davayı savunabilecek, onu müdafaa edebilecek acaba kaç ülke vardır?
63 ülkeyi tek tek ele alırsak; bunların başında, Mısır, İran, Türkiye, Pakistan, Malezya ve benzeri ülkeler vardır. Bunlardan hangisi batıya ve doğuya karşı İslam’ı müdafaa edebilir ya da sahiplenebilir. Şahsi kanaatim bu ülkeler arasında üç ülke bu hususta söz söyleyebilir ya da önceliğine sahiptir.
Tarihi birikim devlet tecrübesi yetişmiş insan sayısı, askeri ve ekonomik gücü, idari biçimi, coğrafik durumu hesaba katarak değerlendirmek gerekirse bu ülkelerin başında İran Mısır ve Türkiye öncelikli ülkeler diyebiliriz.
İRAN:
İran idari olarak İslami bir rejime sahiptir. İran İslam Cumhuriyeti devletidir. Tarihi tecrübesi var, köklü devlet geleneği var, yetişmiş insan unsuruna sahip, askeri ve ekonomik gücü var, coğrafik olarak tepecik bir konuma sahip fikri ve düşünsel altyapısı mevcuttur.
Bu yönüyle önceliği olan ülkelerin başında sayabiliriz. Bunların yanında olumsuzlukları da vardır. Bunların başında komşuları ile sorunlu olması, mezhebi olarak Şii olması, nüfusu etnik olarak karışık ve her an patlamaya hazır olması, idari olarak İslami de olsa baskıcı ve şeffaf olmaması halkını memnun edememiştir. Son yıllarda Suriye, Yemen, Mısır gibi olaylarda aldığı tavır ve tutumlar dünya Müslümanlarının tepkisini alması, dünya Müslümanları adına konuşabilme hakkını yitirmiş görünüyor.
Böyle bir ülke bu koşullarda dünyadaki tüm Müslümanlar adına söz söyleme hakkına sahip olacağına inanmıyorum. Dünyanın şartları değişir ve İslam dünyası İslami hükümetlerle yönetilmeye başlar ve İran milliyetçi ve mezhepçi yönlerini törpüleyerek yeni bir açılım yaparsa Dünya müslümanları adına söz söyleme Hakkı elde edebilir.
MISIR:
Mısır köklü bir İslami geleneğe ve El ezher gibi bir kuruma sahiptir Seyyid Kutub ve Hasan El Benna gibi Âlim insanların yetiştirildiği bir coğrafyadır, İhvan gibi bir Teşkilatı çıkartan ülkedir.
Dünyaya İslami düşünce ve bilgi aktarma merkezi olmuştur.
Devlet geleneğine sahip Arap dünyasının da en güçlü ülkeleri arasındadır.
Mısır'ın olumsuz tarafları da maalesef çoktur: Despottur, Halkından kopuktur.
Ülkenin yönetiminde örf ve geleneklerine ve İslami duruşuna karşı bir idare vardır.
El Ezher Gibi bir geleneğe sahip olan bu ülke İslam karşıtlığı ve halkına karşı tavır ve tutumlarından dolayı maalesef bu birikimi bitirmek üzeredir.
Filistin ve İsrail ilişkilerinde büyük hatalar yaparak Arap dünyasının liderliğini de kaybetmiş durumdadır. Ekonomik olarak mütevazıdır, dışarı bağlıdır. Askeri gücü olarak da Arap İsrail savaşinda da işe yaramadığı ortaya çıkmıştır.
Yönetimde, çok ciddi manada Türkiye karşıtlığı vardır.
Böyle bir ülke dış dünyaya karşı islâm'ı müdafaa edebilme gücüne sahip olabileceğini düşünmüyorum Onun için İslam ülkeleri liderliğini kabul etmez.
Bazı İslami düşünürler Pakistan'ı da bu ülkeler arasına dâhil ederler.
170 milyon nüfusu halkının örf ve adetlerin den ayrılmamış, bozulmamış olması, nükleer silaha sahip oluşu, Hint alt kıtası ilmi birikimine varis olması gibi bazı sebeplerle onun dünya siyasetinde bir yeri vardır derler. Lakin devletin yeni ve oturmamış olması, komşularıyla başının dertte olması, çabuk devre dışı kalmasına vesile oluyor.
Unutulmamalıdır ki Pakistan daima hesaba katılmalıdır ve İslam ümmetinin birleşmesinde güçlenmesinde büyük katkısı olacak ülkeler arasındadır fakat öncülük ve liderlik yapamayacak kadar dağınıktır.
TÜRKİYE:
Türkiye'nin İran'dan sonra en çok devlet geleneği olan ve tarihi tecrübesi olan bir ülke olması yönüyle bu sıralamanın en başında olabilecek ülkeler arasındadır. Ayrıca İslam medeniyetinin tüm tecrübelerini üzerinde toplamış bir ülkedir. Türkiye; Emevi, Abbasi ve Selçuklu tecrübesi ile Bizans devletin işleyişini sentezleyerek Osmanlı Devleti'ni kuran iradeye yavaş yavaş sahiplenmektedir.
Yetişmiş insan gücü askeri ve ekonomik gücü diğer ülkelere göre daha öndedir. Coğrafik konumu daha artı bir değer katar hem batı hem de İslam kültürüne ve yaşayışına vakıftır. Özellikle son 14 yıla imza atan Erdoğan dönemi, tüm dünya ülkeleri tarafından yakın takibe alınmış olması, tüm dünyada yaşanan ekonomik, siyasi ve askeri krizlere rağmen, gerek ekonomik olarak, gerek istikrarlı ve güçlü bir siyasi iradenin devam etmesi dikkate değer olduğuna inanıyorum. Son yıllarda yaşanan Arap baharının etkileri ve özellikle Suriye’de yaşanan Esed rejiminin katliamlarına karşı tek konuşan ülke; Türkiye… Suriye’de yaşanan katliamların mağduru olan Kürt, Arap, Türkmen kim olursa olsun etnik, mezhep ve din kimliğine bakmadan ülkesinin kapılarını ve yüreğini sonuna kadar açan Türkiye devleti ve halkı olarak tüm dünya Müslümanları adına konuşma hakkını veriyor diyebiliriz.
Olumsuz tarafları da var şüphesiz. Bunların başında, Laik idari yapısına sahip olmasıdır. Batı medeniyetinin dairesi içerisine girmiş olması, Amerika'nın etkisi altında olması, Avrupa Birliği'ne girmeye çalışıyor kompleksi’ne sahip olması, İslami bilgi ve birikiminin çok sığ olması, dil problemi yüzünden tüm ilmi kaynaklara vakıf olamaması. Laikliğin getirdiği kadın erkek ilişkisinin gevşek olması, dini yaşama da devlet engellinin bulunması.
Bugüne kadar hep İslamdan uzaklaşan bir neslin yetiştiriliyor olması (son 14 yıl hariç diyebiliriz.) İç işlerinde bağımsız olmaması, hem Müslümanlarla hem de Kürtlerle problemlerinin bulunması, idari yapısı itibariyle ülkenin üzerinde meclisin dışında farklı vesayetlerin bulunuyor olması, bu ülke için olumsuzlukların temelini oluşturmaktadır.
Bütün bu değerlendirmelerden sonra şu sonuca varabiliriz; mevcut koşullar içerisinde Türkiye diğer İslam ülkelerine göre daha çok söz söyleme, İslam’ı ve bu davayı müdafaa edebilme hakkına sahip diyebiliriz.
Ayrıca, Arap âleminin siyasi beceriksizlikleri ve despotik baskıcı idareleri Türkiye'nin öne çıkmasına, yardımcı olmuştur.
Son yıllarda yaşanan Arap baharıyla birlikte bunu çok daha net görebilmekteyiz.
Türkiye bulunduğu bölgede bölgesel güç olma yolunda ilerlerken, küresel ve emperyal güçler bunun bir an önce engellenmesi için ellerinden gelen her şeyi yapmakla meşgullerdir.
Türkiye bulunduğu konjonktür itibariyle İslam ülkelerinin liderliğini hak etmekten çok mecburiyetten bu özelliğe sahip olduğunu söylemek daha doğrudur.
Son 14 yıldan beri Türkiye yol ayrımına gelmiş ve yeni bir siyaset belirleme mecburiyetinde kalmıştır. Batılaşma ile başlayan serüven tekrar gözden geçirmek noktasına gelinmiştir.
Batı değer yargıları zedelenmiş sahtekârlıklarını, üçkâğıtçı olduklarını deşifre edilip, açığa çıkartılmıştır. Türkiye'de yeni duruma göre tüm dünya Müslümanlar adına söz söyleme ve siyaset belirleme hakkına sahip diyebiliriz. Vesselam…
Adınız Soyadınız
E-Posta
Girilecek rakam : 207027
Lütfen yukarıdaki rakamları yazınız.