Modern-seküler zamanlar, kimi hayat tarzlarının, kimi dünya görüşlerinin, kültürel-ideolojik seçicilik temelinde, ayrımcı, ötekileştirici yaklaşımlarla değerlendirildiği ve değersizleştirilerek umursanmadığı, dikkate alınmadığı, istiskal edilebilir, rencide edilebilir hayatlar, dünya görüşleri olarak tanımlanabildiği zamanlardır. Kültürel-ideolojik seçicilik, Avrupa düşüncesinin ürünüdür. Bu seçicilik, modern-seküler sosyal bilimler aracılığıyla meşrulaştırılarak bütün toplumlara dayatılmış, Avrupa dışı toplumlar da, kendi gerçeklerine bütünüyle yabancı olmasına rağmen sözünü ettiğimiz sosyal bilimler doğrultusunda kendilerini açıklamaya çalışmışlardır. Kimler tarafından ve hangi gerekçeye dayalı olursa olsun ötekileştirildiğiniz andan itibaren, bu ötekileştirme politikalarını reddetmediğiniz, iade etmediğiniz takdirde, varoluşunuz her tür tehdide ve tacize açık hale gelir. Irkçı ya da ideolojik temelde yapılan her ayrımcılık, her ötekileştirme girişimi sömürgeleştirmeyi haklı çıkarmak, sömürgeci girişimlere meşruiyet sağlamak üzere gerçekleştirilir. Hangi gerekçeye dayalı olursa olsun, ötekileştirilenlerin inançları, düşünceleri, kültürleri, dilleri, renkleri, tarzları, tavır ve duruşları bir şeklide şüpheli hale getirilir. Ötekileştirilenlerin haklı-ahlaki-meşru-insani talepleri bile ciddi bir soruna dönüşebilir. Bunun içindir ki, bugün, Müslümanların inançları, dünya görüşleri, hayat tarzları, kültür ve medeniyet sistemleri ile ilgili olarak yürüttükleri özgürlük-meşruiyet mücadeleleri büyük bir kaygı, korku ve endişe ile karşılanıyor. SEKÜLERİZMİN KÜRESEL DOKUNULMAZLIĞI SORGULANMALI Modern-seküler normların, ontolojik-epistemolojik anlamda evrensel bir kesinliğe sahip olduğu iddiası, günümüz dünyasında büyük ölçüde meşruiyet kazandığı için, modern-seküler olmayan hayat tarzlarının, dünya görüşlerinin, kültürlerin hiç bir alanda ne yazık ki hiç bir güvencesi yoktur. Bu gerçekten hareketle, modern-seküler özne, modern-seküler olmayan dünyayı dilediği gibi nesneleştirebiliyor. Hepimizin hayatı, dünyayı, rasyonel-seküler disiplinlerin belirlediği bir çerçeve içerisinde algılamamız isteniyor. Sözünü ettiğimiz güvencesizlik durumu, Müslüman hayatların her zaman başkalarının insafına terk edilmiş hayatlar olduğuna işaret eder. Bu sebepledir ki, bizler, Müslümanlar olarak, seküler dünya görüşüne, hayat tarzına, seküler dile, yapılara maruz kalarak hayatlarımızı sürdürüyoruz. Maruz bırakıldığımız seküler normları, değerleri, yasaları Batılı filozoflar, düşünürler, bilim adamları ürettiler. Müslüman filozoflar, düşünürler, bilim adamları seküler normları ve bunların üzerimizdeki tahakkümünü sorgulayarak, İslami normları kendi toplumlarımızda gerçek kılmayı başaramadılar. Bizler, Müslümanlar olarak, İslami geçmişi bir araştırma nesnesine dönüştürmek suretiyle şeyleştirdik. Bu durum İslami bütünlüğü temsil sorumluluğu ve kaygısı taşıyan Müslümanlar açısından çok yaralayıcı, çok incitici bir durumdur. Başkalarına, başkalarının normlarına maruz kalarak yaşadığımız dini hayatlar, İslami bütünü temsil etmeyen folklorik dindarlıklardan ibarettir. İslam dünyası toplumları, kültürleri, İslami entelektüel dünya bu seküler bağımlılık biçimini aşabilecek bağımsız İslami bir düşünce, kültür ve medeniyet sistemi oluşturamamıştır. Bugün, hangi toplumda yaşıyor olurlarsa olsunlar, Türkiye'de sık sık pek çok vesile ile karşılaştığımız üzere, ırkçı, faşist, materyalist, ateist, terörist, sapkın her unsur sekülerizmin sahip olduğu küresel dokunulmazlığa, küresel meşruiyete sığınarak, bu dokunulmazlığı kendi çıkarları doğrultusunda sonuna kadar istismar ediyor, sömürüyor, araçsallaştırıyor. Her tür kötülük, ahlaksızlık, soysuzluk, fuhşiyat ve münkerat vb. seküler güvence ve himayeden dilediği kadar yararlanabiliyor. AKLA, KALP VE VİCDAN ONAYI Nerede olursa olsun, ırkçı bakış, ideolojik bakış ve yaklaşım yabancılaşmaları, kötülükleri derinleştiriyor. Jeopolitik gerçekliklere sığınan herke, ahlaki bir bataklığa saplanıp kalıyor. Jeopolitik dil/söylem gerçeklikleri yansıtmıyor, kutuplaştırıyor, karşıtlık üretiyor. Gerçekler bizim yaşayarak tecrübe ettiğimiz şeylerdir. Bizler, Müslüman olduğumuz için, aklımızın onayladığı şeylerin, kalbimiz ve vicdanımız tarafından da onaylanması gerektiğine inanırız. İslami ideallerimizle, gerçeklikler arasında bir uyum ve bütünlük yoksa, ortada, büyük bir yozlaşma ve bayağılaşma var demektir. Bu yozlaşmalar ve bayağılaşmalar sebebiyle, bizler bugün, modern-seküler düşüncenin, tarzın, ilişki biçimlerinin hayatımız içerisindeki gündelik mevcudiyetinden rahatsız değiliz. Düşünce dünyamızın modern-seküler temalar tarafından hangi ölçüde, hangi derecede, hangi yoğunlukta dönüşüme uğratıldığını bilmiyoruz, bilmek istemiyoruz. Onun içindir ki, İslami çevrelerde, her geçen gün, kendilerinden başkalarını düşünmeyen, tek amaçlı, tek odaklı, ekonomik insanlar çoğalıyor. Müslümanlar olarak bugün, karşı karşıya bulunduğumuz pek çok sorun, ırkçı-ideolojik-mezhepçi kategorileştirmenin neden olduğu ayrımcılıklarla ilgilidir. Farklılıkları yok sayan bir kategorileştirme, ortak insanlık inancını, düşüncesini, ortak insanlık değerlerini reddeden bir faşizm biçimidir. İnsanları, toplumları, kültürleri, hayat tarzlarını tek kategoriye hapsetmeye çalışmak sosyal ve politik akılsızlıkla, basiretsizlikle ilgilidir. Müslümanlar nerede olurlarsa olsunlar, kimliklerin çoğulluğunun bilincinde olmak durumundadırlar. İslam, hiç kimseyi tek kimliğe hapsetmeye çalışmaz. ONUR KAYIPLARI YAŞAMAK Günümüzde din ve uygarlık bağlamında yapılan tüm sınıflandırmalar ideolojik çarpıtmalara dayalı olarak yapılıyor. Her yerde kimlik algılarımızı değiştirmeye yönelik müdahalelerle karşılaşıyoruz. İçerisinde yaşadığımız dönemde, İslami sorumluluklarımız gereği küresel önem taşıyan, küresel düzeyde düşünsel-kültürel-mevcudiyetimizi sağlayabilecek İslami içerik üretmemiz gerekirken, politik mülahazalarla yerli ve milli olana vurgu yapıyoruz. Her muhafazakarlık sonunda konformist yaklaşımlara, gelenekler, meşruiyet kazandırıyor. Muhafazakar-konformist yanımız sebebiyle, hayatımız içerisindeki kavram ve kurumların gündelik mevcudiyetlerinin ve meşruiyetlerinin küresel geçerliliğini sorgulama ihtiyacı duymuyoruz. Militer ve faşist yönelmelere, araçlarla İslam dünyası ülkelerinde “demokrasi”ler kurulmak isteniyor. Bu noktada seküler şiddet biçimleri bir şekilde rasyonelleştiriliyor. Müslüman haklar, toplumlar ve kültürler telafi edilmesi hiç bir zaman mümkün olmayacak onur kayıpları ile karşı karşıya bırakılıyor. İdeolojik ihtiraslar adına, ekonomik ihtiraslar adına, kültürel egemenlik adına hakikat açıkça tersyüz edilebiliyor. İçerisinde yaşadığımız dönemde seküler dokunulmazlıklar, seküler meşruiyet temelinde dünya ölçeğinde, etkili dayanışmalar ve işbirlikleri gerçekleştirilirken, bizler, Müslümanlar olarak, bir türlü aşamadığımız kabileci, mezhepçi, saltanatçı asabiyetlerimiz sebebiyle, İslami meşruiyet temelinde İslami dayanışma ve işbirliği gerçekleştiremiyor, büyük sayılara dayalı, demokratik sayılara dayalı meşruiyet arayışlarını sürdürüyoruz. Her tür bencillik ve kibir kolektif ufku, bilinci ve tasavvuru daraltıyor, hassasiyetlerimizi taşlaştırıyor. Her bencillik ve kibir, insani yanımızı çürütüyor. Bizler, karşı karşıya bulunduğumuz sorunları aşabilmek için, karşıtlarımızın düşüncelerini, hassasiyetlerini de öğrenmeye açık olmalı ve insani yanımızı yoğun bir şekilde çoğaltmaya çalışmalıyız.
Müslüman filozoflar, düşünürler, bilim adamları seküler normları ve bunların üzerimizdeki tahakkümünü sorgulayarak, İslami normları kendi toplumlarımızda gerçek kılmayı başaramadılar. Bizler, Müslümanlar olarak, İslami geçmişi bir araştırma nesnesine dönüştürmek suretiyle şeyleştirdik. Bu durum İslami bütünlüğü temsil sorumluluğu ve kaygısı taşıyan Müslümanlar açısından çok yaralayıcı, çok incitici bir durumdur. Başkalarına, başkalarının normlarına maruz kalarak yaşadığımız dini hayatlar, İslami bütünü temsil etmeyen folklorik dindarlıklardan ibarettir. İslam dünyası toplumları, kültürleri, İslami entelektüel dünya bu seküler bağımlılık biçimini aşabilecek bağımsız İslami bir düşünce, kültür ve medeniyet sistemi oluşturamamıştır. ******** Fikir burada,kültür ve medeniyet sistemi oluşturmak Müslüman filozoflar, düşünürler, bilim adamlarına kalıyor. Asıl olan. vakanın eşyadaki özellikleri ile olan ilişkileridir. Fikrin oluşum Süreci ve Aşamaları. http://huseyinsas.blogspot.nl/2016/11/asl-olan-vakann-esyadaki-ozellikleri.html?spref=fb
Adınız Soyadınız
E-Posta
Girilecek rakam : 62909
Lütfen yukarıdaki rakamları yazınız.